APS HABER / PINAR ETCİ - Aile Mahkemeleri, hukukun en hassas damarlarından biridir. Çünkü burada yalnızca yasa yorumlanmaz; aynı zamanda bir ailenin kaderi, çocukların geleceği, bireylerin onuru da karara bağlanır. Hâkimin vereceği bir tedbir kararı bir insanı evinden, çocuğundan, hatta hayatından koparabilir. Veya tam tersi, geç kalınmış bir karar başka bir trajedinin kapısını aralayabilir.

Peki bu denli hayati kararları veren bir hâkimin, bizzat aile kavramını yaşamamış olması, yani evli ya da çocuk sahibi olmaması, vicdani kanaatini nasıl etkiler?

Vicdani Kanaat, Yalnızca Hukuktan mı Beslenir?

Ceza hukukunda olduğu gibi aile hukukunda da birçok konuda hâkimin vicdani kanaatine yer verilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, vicdanın soyut bir kavram olmadığıdır. Vicdan, kişisel değer yargılarımız, hayata bakışımız ve yaşam deneyimlerimizle şekillenir.

  • Evli olmayan bir hâkim, evliliğin dinamiklerini ne kadar içselleştirmiş olabilir?
  • Çocuk sahibi olmayan bir yargıcın, çocuğun üstün yararı hakkında kurduğu yargı, yaşam tecrübesine ne kadar dayanır?
  • Aile içi çatışmaların duygusal yoğunluğu, sadece yasa maddeleriyle mi kavranabilir?
  • Kanun Maddesi'nin f bendi basın mensuplarına karşı kullanılmaktadır, kamu yararına hizmet etmek amacıyla yayın yapan basın organlarının ucu açık iletişim senaryoları kapsamında hapse atılması ne kadar doğrudur?

Bir annenin, bir babanın, bir çocuğun gözünden yaşananların idrak edilmesi; metinlerden değil, yaşanmışlıklardan öğrenilir çoğu zaman.

6284 Sayılı Kanun ve “Refleks Karar” Tartışması

Kadına yönelik şiddetle mücadelede 6284 Sayılı Kanun, Türkiye’nin en önemli yasal dayanaklarından biridir. Ancak bu yasanın uygulamasına dair sahada ciddi tartışmalar yaşanmaktadır.

Bugün birçok erkek, hakkında yalnızca beyana dayalı uzaklaştırma kararı verildiği için evinden, çocuklarından ve sosyal hayatından koparılmış durumdadır. Elbette beyan esastır; ancak delil aranmadan, karşı taraf dinlenmeden, tek taraflı refleks kararlar verilmesi, başka mağduriyetlere yol açmaktadır.

BAŞKAN OKUROĞLU, BELEDİYE PERSONELİYLE BAYRAMLAŞTI
BAŞKAN OKUROĞLU, BELEDİYE PERSONELİYLE BAYRAMLAŞTI
İçeriği Görüntüle

Bir hak savunulurken başka bir hakkın çiğnenmemesi gerekir.

Bu noktada hâkimin hayat tecrübesi, sağduyusu, empati gücü ve dengeli bakış açısı devreye girmelidir. Ancak eğer hâkim aile yaşamını yalnızca dosya üzerinden tanıyorsa, bu denge nasıl kurulabilir?

Hâkim Seçiminde Yaşam Deneyimi Kriteri Olmalı mı?

Elbette hukuk sistemimiz hâkimlerden tarafsızlık bekler ve özel hayatları üzerinden yargılamaz. Ancak bu, aile mahkemelerinde görev alacak hâkimlerin seçiminde yaşam deneyiminin bir tercih kriteri olarak değerlendirilemeyeceği anlamına gelmemelidir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında dahi, hâkimin karar sürecinde “kişisel donanım ve sosyo-psikolojik yeterlilik” vurgulanmaktadır. Türkiye’de Danıştay ve Yargıtay’ın bazı içtihatlarında da “çocuğun üstün yararının somut biçimde değerlendirilmesi” istenirken, hâkimin olayları yorumlama gücü ön plana çıkar.

Bu durumda, evlilik, ebeveynlik, ayrılık, psikolojik şiddet gibi karmaşık insanlık hâllerinin söz konusu olduğu bir hukuk dalında, teorik bilgi kadar insani deneyimin de rolü olduğu gerçeği inkâr edilebilir mi?

Kanun Gözden Geçirilmeli, Uygulama Standartlaşmalı

6284 Sayılı Kanun’un özünde bir sorun yoktur. Sorun, uygulama alanının çok geniş, denetimin ise zayıf olmasıdır. Yani “şiddet var mı, yok mu?” sorusuna yanıt ararken, olaylar sıklıkla yalnızca beyanla değerlendirilmekte; hâkimin kanaati, çoğu zaman tek taraflı dosya içeriğine indirgenmektedir.

Bu noktada önerim şudur:
1. Hâkimin vicdani kanaatinin oluşmasına rehberlik edecek objektif ölçütler belirlenmelidir.
2. Aile Mahkemesi hâkimlerinin seçiminde belli başlı mesleki ve psikolojik kriterler aranmalıdır. (Örneğin evlilik danışmanlığı, pedagojik formasyon gibi sosyal hukuk modülleri)
3. 6284 sayılı Kanun’un uygulamasında keyfîlik riskine karşı denetim mekanizmaları güçlendirilmelidir.

Sonuç: Hukukun Ruhuna Hayat Üflemek

Adalet sadece kuralların uygulanması değil, aynı zamanda hayatın ruhuna uygun kararların verilmesidir. Aile, sadece bir kurum değil; duygular, bağlar, fedakârlıklar ve travmalar bütünüdür.

Ve bazen, bir hâkimin vereceği bir karar, sadece hukuka değil, yaşama ne kadar yakın olduğuyla da şekillenir.

Eğer hâkim hayatı yalnızca dosyalardan tanıyorsa, adalet ne kadar yaşama dokunabilir?