APS HABER / OĞUZHAN ARSLAN - 1 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti’nin dil ve eğitim alanında attığı önemli adımlardan birine tanıklık etti: Türk Harf Devrimi. 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”un kabul edilmesiyle, o güne dek kullanılan Arap harflerine dayalı Osmanlı alfabesinin geçerliliği sona erdi ve Latin harfleri esas alınarak hazırlanan yeni Türk alfabesi resmen yürürlüğe girdi. Bu devrim, Türkçenin yapısına uygun olmayan Arap harflerinden kurtulma ihtiyacına bir çözüm olarak geldi ve halkın okuryazarlık seviyesini artırmayı amaçladı.

Ayvalık'ta yağmur sonrası dip bucak temizlik Ayvalık'ta yağmur sonrası dip bucak temizlik

Harf Devrimi’nin Gerekçeleri


Osmanlı alfabesinin düzeltilmesi gereği, Arap harflerinin Türkçeye uyumsuz olduğu düşüncesine dayanıyordu. Arap alfabesindeki bazı harfler Türkçedeki ünlü sesleri tam olarak ifade edemiyor, tek bir harfin birden fazla sesi karşılayabilmesi ise yazılı anlaşmazlıklara yol açıyordu. Arap alfabesindeki “vav” (و) harfi, “V”, “O”, “Ö”, “U” ve “Ü” gibi farklı sesleri karşılarken, “ye” (ي) harfi ise “Y”, “I” ve “İ” sesleri için kullanılıyordu. Ayrıca harflerin kelime başında, ortasında ve sonunda farklı şekillerde yazılması öğrenme sürecini zorlaştırıyordu. Katip Çelebi, Ahmet Cevdet Paşa ve Münif Paşa gibi Osmanlı aydınları, halkın eğitiminin kolaylaştırılması için alfabede revizyon yapılması gerektiğini savunmuşlardı.

Latin alfabesiyle yazılan gazete ve kitapların artışı, Latin alfabesinin yaygınlaştırılması fikrini kuvvetlendirdi. Özellikle Avrupa ile ilişkileri kolaylaştırmak ve eğitimde bir reform yapmak isteyen dönemin aydınları ve Mustafa Kemal Atatürk, Arap alfabesinden Latin alfabesine geçişin gerekliliğini dile getirdiler. Ayrıca Sovyetler Birliği’ndeki Türk halklarının Latin alfabesine geçmesi, Türkiye’nin diğer Türk devletleriyle de yakınlaşması gerektiği düşüncesini ortaya koydu.

Harf Devrimi’nin Hedefleri ve Atatürk’ün Katkıları
Harf Devrimi’nin amacı, halkın kolay öğrenebileceği ve yazı dilinin anlaşılır olduğu bir alfabe oluşturarak eğitimdeki engelleri kaldırmaktı. Atatürk, yeni alfabeye geçişin hızlı olmasını istemiş ve geçiş sürecinin 5-15 yıl gibi uzun bir dönemi kapsaması fikrine karşı çıkarak, bu değişimin 3 ayda gerçekleşmesi gerektiğini belirtmişti. Nitekim 9 Ağustos 1928’de halka tanıtılan yeni alfabe, hızla öğretim sürecine dâhil edildi ve 1928 sonuna dek devlet dairelerinde, basında ve okullarda kullanıma alındı. Ağustos ve eylül aylarında Atatürk çeşitli şehirlerde halka yeni harfleri bizzat tanıttı, böylece halkın okuryazarlık oranı hızla artmaya başladı.

Sonuç ve Etkileri


Harf Devrimi’nin ardından, okuma-yazma oranında önemli bir artış gözlemlendi. Arap harflerinin eğitimde yol açtığı güçlükler ortadan kalktı ve halk, modern bir eğitim sistemine kolayca erişebilir hale geldi. Bu devrim, yalnızca okuryazarlık oranını artırmakla kalmayıp, aynı zamanda Batı ile iletişimi kolaylaştırarak, Türkiye’nin modernleşme sürecine katkı sağladı. Harf Devrimi ile dilde sağlanan bu dönüşüm, aynı zamanda halkın bilgiye erişimini hızlandırarak ülkenin eğitim seviyesinin yükselmesine ve bilimsel, kültürel ilerlemeye zemin hazırladı.

1 Kasım, Türk milletinin dilini modernleştirerek, okuryazarlık oranını artırarak ve kültürel bağımsızlığını pekiştirerek gerçekleştirdiği Harf Devrimi’nin simgesidir. Türkiye Cumhuriyeti, bu devrimle birlikte kendine özgü kimliğini güçlendirmiş, halkın eğitim seviyesini yükseltmiş ve dünya ile entegre bir yapı oluşturmada büyük bir adım atmıştır.