Papa 14. Leo’nun İznik Ziyareti: Ekümenik Statü Hamlesi mi?

İstanbul Fener Rum Kilisesi, yasal zeminde İstanbul’daki Rum azınlığın dini hakları ile ilgili faaliyet yürütmekten ziyade, başta Lozan Antlaşması olmak üzere Anayasayı da ihlal eden siyasi faaliyetler içindedir.

Abone Ol

Hukuki bağlamda hiçbir tüzel kişiliğe sahip olmayan Fener Rum Kilisesine devletimsi yetkiler ve Patriklik makamına da “ekümenik” sıfatı kazandırılmak istenmesinin ardında Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerinin desteğinin olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Dolayısıyla Fener Rum Kilisesi ve Papa 14. Leo’nun İznik Konsil’inin 1700. Yılı maksadıyla Türkiye ve özellikle İznik ziyareti konusu, bir din konusundan öte uluslararası boyutu da olan siyasi bir meseledir. Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Selçuk Erenerol; İstanbul Fener Rum Kilisesi’nin, yalnızca bir azınlık kilisesi olduğunu, hiçbir tüzel kişiliğe veya temsiliyet hakkına sahip olmadığını ifade etmektedir. Erenerol, İstanbul Fener Rum Kilisesi ve başındaki sorumlunun gerçekleştirmeye çalıştığı siyasi faaliyetlerin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğüne ve Anayasal rejimine karşı işlenen suçlar olarak değerlendirmektedir.


İstanbul Fener Rum Kilisesi ve başındaki sorumlunun siyasi faaliyetleri, sadece Türk Dış politikasının önemli konularının başında gelmekle kalmamakta yanı sıra Lozan Antlaşması olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş ilkelerini ve ulus-devlet yapısını da son derece tehdit etmektedir. Uzun yıllar AB ve ABD, Türkiye’nin Fener Rum Patrikhanesi’ni sadece İstanbul’daki Rum azınlık cemaatinin değil, bütün Ortodoks dünyasının lideri olarak tanınmasını (yani Patrikhanenin ekümenik statüsünü tanımasını) ve patriğin Türk vatandaşı olma şartının kaldırılmasını talep etmektedir.


Papa 14. Leo’nun Ziyareti Papa 14. Leo, selefi Papa Franciscus’un sözde vasiyetini yerine getirmek amacıyla, 27
Kasım-2 Aralık 2025 tarihleri arasında Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirecek. Bu ziyaretlerin dini tarafı olduğu ileri sürülse de siyasi maksatlı yapıldığı bir gerçek. Papa Leo, resmi ziyaret olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Beştepe’de bir araya gelecek. Programın en dikkat çekici detayları arasında ise İznik’teki tarihi bazilika ziyareti ve Volkswagen Arena’da
binlerce kişinin katılacağı dev ayin yer alıyor. Ziyaretin zamanlaması Hristiyanlık tarihi ve Batı hafızasında derinlik kazanmış bir iddianın statüleşmesi açısından önem taşıyor. 2025 yılı, Birinci İznik Konsili’nin 1700. yıl dönümü olması nedeniyle Papa, arkeolojik alanda özel bir ayin yönetecek. İznik dönüşünde ise İstanbul’da piskoposlarla özel bir toplantı yapacak. Cumartesi günkü programında ise bir dizi dini ibadethaneler ziyaret edilecek. Ziyaret edilecek yerlerin başında Sultanahmet Camii, Yeşilköy’deki Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi ile hem kilise yetkilileri hem de
Hristiyan cemaat temsilcileriyle buluşacağı bildiriliyor. Ziyaretin Görünen Sebebi ile Perde Arkası Ziyaretin görünen veya gösterilmek istenen sebebi “Hristiyanlıkta 1700 yıl” olsa da, perde arkasında İznik’in anlamı üzerinden Türkiye’ye yönelik mesajlar veriliyor. İznik’in Hristiyan dünyası için önemi basit bir tarihi olaya indirgenemez. 325 yılında Roma İmparatoru Konstantin’in çağrısıyla İznik’te toplanan büyük dini kurul, yalnızca inançla ilgili tartışmaları sonlandırmakla kalmamış; dini siyasetin merkezine yerleştirerek, inancı yalnızca ruhani bir mesele olmaktan çıkarıp, imparatorluk yönetiminin aracı haline getirmiştir.

Dolayısıyla dini resmen siyasallaştırmıştır. O tarihten itibaren Hristiyanlık, hem bir inanç sistemi hem de bir güç unsuru olarak sahnede yerini almıştır. Bu gelişmeler İznik’i, Hristiyan dünyasında başta Kudüs olmak üzere, Vatikan’la birlikte en kutsal üç şehirden biri haline getirmiştir. Günümüzden 100 yıl önce, 1925 yılında o dönemin Papa’sı İznik’e gelmek istemiş
ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu lideri Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk tarafından reddedilmiştir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul Fener Rum Kilisesi`nin bir fesat ve hıyanet ocağı olduğunu, Hıristiyan vatandaşların huzur ve refahını bozduğunu söylemiş ve “Rum Patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakmayız” demiştir. Mustafa
Kemal Atatürk’e göre mesele sadece bir dini ziyaret değildir. Atatürk’e göre ziyaretin maksadı; Batı hafızasında derinlik kazanmış olan İznik üzerinden Türkiye topraklarına ruhani bir pencere açma girişimidir. Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ziyarete karşı çıkışı, cumhuriyetin, ulus devletin egemenlik refleksinin bir göstergesidir.
Aynı Oyun, Farklı Oyuncular Yunan kuvvetlerinin yenilgisinden sonra toplanan Lozan Barış Konferansı`nda Ankara hükümeti, Patrikhane hakkındaki şikâyetlerini sıralamış, bu Rum din kurumunun İstanbul`da kalamayacağını bildirmiştir. İsmet İnönü, “Mütareke esnasında Patrikhanenin Türkler aleyhine çalışan bütün tertiplerin merkezi olmasına dayanıyordu. Patrikhane, Türkler ile Rumların iyi münasebetlerini, bir millet halinde kaynaşıp bir devlet içinde yaşamalarını
engelleyen unsur olarak, mutlaka Türkiye`den çıkarılmalıdır” demiştir. Patrikhanenin İstanbul hükümetine karşı hareketlerinin örneklerine Rum kökenli yazarların kitaplarında da rastlanmaktadır. Lozan Konferansı`nda Patrikhane, nüfus değişimi ve azınlıkların dini haklarına ilişkin konular alt komisyonda 22 Aralık 1922 günü ele alınmıştır. Yunanistan temsilcisi, hiçbir şey olmamış gibi Patriğin yetki ve ayrıcalıklarının aynen devamını istemiş, buna karşın Türkiye adına konferansa katılan Dr. Rıza Nur, Fener Rum Patrikhanesi’nin devlet içinde devlet olarak kalamayacağını belirtmiştir. Çıkan tartışmalar, Patrikhanenin yetkilerinden ziyade Patrikhanenin İstanbul`da kalıp kalmaması üzerinde yoğunlaşmıştır. Türkiye`nin temsilcisi Türkiye hükümetinin halifeliği devletten ayırdığını, laik bir devlet içinde Osmanlı
İmparatorluğunun Müslüman olmayan toplumlara tanıdığı ayrıcalıkların devamına gerek kalmadığını, bu yüzden ayrıcalıkları uygulayacak bir kurumun varlığına da ihtiyaç kalmadığını belirtmiş ve Patrikhanenin Türkiye dışına taşınmasını istemiştir. Türkiye`nin temsilcisinin isteğine Konferansa katılan bütün Hıristiyan devletler el birliği ile karşı çıkmıştır. Konferansta karşılıklı açıklamalar ile sözlü bir anlaşma yapılmıştır. Patrikhanenin eski statüsü son bulmuş, yeni statüyü belirleme ise azınlıklar hukuku çerçevesi içinde Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakılmıştır. Ankara, Fener Rum Patrikhanesinin statüsünü ve özellikle Patriğin seçim esaslarını kendi başına düzenlemiştir.


Bir asır önce sahneye konmak istenen oyunun aktörleri farklı olsa da günümüzde aynı oyun farklı kimliklerle yeniden sahneye konmak istenmektedir. Çünkü İznik demek, Batı zihninde derinlik kazanmış olan ruhani pencerenin Türkiye’den açılması demektir. Dolayısıyla Papa Leo’nun ziyareti, İznik Konsili’nin 1700. yılına denk getirilmiştir. Papa 14. Leo ile Vatikan, denk getirdiği bu tarihi kullanarak Katolik-Ortodoks yakınlaşmasına alan açmak istemekte; bunu da Türkiye’de İstanbul Fener Rum Kilisesi ve Kara Papaz Barthalomeos üzerinden denemek istemektedir. Fener Rum Kilisesinin Statüsü ve Patrik Seçimleri

İstanbul Fener Rum Kilisesinin, Lozan Konferansında yapılan sözlü anlaşmayla belirlenen yeni statüye uyum sağlaması güç olmuştur. Cumhuriyet hükümeti Patriğin seçimini denetlemeye başlamış, İstanbul Valiliği 6 Aralık 1923 günü dini meclise gönderdiği yazıda, Patrik adayının Türkiye vatandaşı olması ve seçim sırasında Türkiye’de görevli bulunması
gerektiğini bildirmiştir. Kendini Megali İdeaya kaptıran sözde Patrik Meletios, Barış Antlaşmasının imzasından sonra istifaya mecbur kalmıştır. Yerine İstanbul Valiliğinin bildirisine uygun olarak Kadıköy Metropoliti Grigorias 6 Aralık 1923 günü Patrik seçilmiştir. Bundan sonraki seçimde Türkiye`nin denetimi ortadan kaldırılmaya çalışılmış, Türkiye`nin istemediği Terkos Metropoliti Konstantinos Patrik seçilmiştir. Türkiye Konstantinos`u 29 Ocak 1925 gecesi trene koyup Selanik`e göndermiş, Yunanistan ise Patriğin sınır dışı edilmesini protesto etmiştir. Atina ile Ankara arasında görüşmeler gerçekleşmiş, Konstantinos da 22 Mayıs 1925 günü istifaya mecbur kalmıştır. Yerine İznik Metropoliti Vasilios seçilmiştir. Vasilios 4 Eylül 1928`de Yunan kilisesinin bağımsızlığını tanımış, Yunanistan`ın egemenlik altındaki topraklarda kurulu metropolitlikler de Atina Başpiskoposluğuna bağlanmıştır.


İkinci Dünya Savaşı sonunda Türkiye, Sovyet tehdidi ile karşılaşmıştır. Tehditler karşısında Türkiye ABD ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmış ve demokratik açılımlar yapmaya başlamıştır. ABD`nin önerileri ve destekleri ile Türk-Yunan işbirliğine gidilmiştir. ABD, bir yandan Sovyetler Birliği ile mücadele ederken diğer yandan çoğunluğu Ortodoks
olan Sovyet karşıtı Ortodoksları Fener Rum Patrikhanesi üzerinden birleşmesini istemiştir. Bu dönemde Patrik Maksimos akıl sağlığı yerinde olmadığı gerekçesi ile istifaya zorlanmış, yerine Kasım 1948’de Kuzey ve Güney Amerika Başpiskoposu Athenagoras Patrik seçilmiştir. Yeni Patrik, ABD Başkanı Truman`ın özel uçağı ile 26 Ocak 1949 günü Türkiye’ye gelip görevine başlamıştır. Athenagoras, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından Çankaya Köşkü`nde kabul edilmiş, Lozan Antlaşması’ndan sonra Başpapaz denilen Patrik, ABD’nin özel temsilcisi gibi karşılanmıştır. Bir Asır Önceki Ret Kararını Anlayabilmek Sahip çıkmadığımız değerleri başkaları sahiplendiğinde onlar tarafından yazılır tarih. Sonrasında ise kontrol sizden çıkar. Asıl mesele burada! İznik, sadece başkentlik yapmış tarihi bir şehir değil, yanı sıra bir hafızayı da temsil etmektedir. Dolayısıyla bu hafıza ya anayasa ile Türkiye cumhuriyeti ulus devlet egemenliğimizde varlığını sürdürür ya da binlerce yıllık hafızasında derinlik kazanmış Batı senaryoları çerçevesinde yeniden yazılır. Bir ülkenin ve ulusunun egemenliği, sadece sınırlarla, beton duvarlarla, göndere çekilmiş bayrağı ile korumakla sınırlı değildir. Bir ülkenin egemenlik ve ulusun bağımsızlığı tarihine sahip çıkarak, bir asır önce ebedi başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü takip ederek ve o kurucu liderimizin verdiği ret kararını anlayarak; geçmişin reddetme gücünü de günümüz
siyasetinin merkezine alarak yönetme biçimi ile korunabilir.


Unutulmamalı ki, maksadı ne olursa olsun her ziyaret sadece iz bırakmaz; Batı senaryolu resmi, siyasi, dini bazı ziyaretler aynı zamanda bir hak, derinlik kazanmış bir hafızanın iddiasının ilanıdır.

{ "vars": { "account": "G-2W867HYTR4" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }