Öğretmen vardır; karanlığın ortasında bir mum yakar. Serseriyi yoluna sokar, umutsuz çocuğa yön verir. Eğitmek onun için müfredatı tamamlamak değil, insanı ayağa kaldırmaktır. Öyle öğretmenler vardır ki, bir bireyi yalnızca adam etmekle kalmaz; onu devlete dost, topluma faydalı bir yurttaş haline getirir.
Ama her meslekte olduğu gibi, bu mesleğin de kutsiyetini gölgeleyenler yok değil.
Öğretmen de vardır; bilgisini baskıya çevirir, yetkisini korkutmak için kullanır! Düşünen değil boyun eğen bireyler ister. Sınıfı bir eğitim alanı değil, ideolojik kaleye dönüştürür. Sorgulayanı değil itaat edeni sever. O öğrenciler büyür, devlete değil; onun simgesine bile öfke duyar. Çünkü bilgi zehirle verilmiştir.
Ve daha da tehlikelisi: Görevini kötüye kullanan öğretmendir. Mesleğini kişisel hesaplaşmalarına perde yapan, kendi küskünlüğünü ders niyetine sunan… Bilgi değil kin aktarır. O çocuk, büyüdüğünde yalnızca hayata değil; millete, devlete de küs olur. İşte o zaman eğitim, bir milletin geleceğini büyüten değil, içten içe çürüten bir sürece dönüşür.
Oysa öğretmen, yalnızca birey yetiştirmez; geleceğin toplumsal yapısını kurar. Öğretmen, kalem tuttuğu kadar vicdan taşımalı, bilgi verdiği kadar umut aşılamalıdır. Çünkü bir öğretmenin ağzından çıkan her söz, bir çocuğun zihninde ya kök olur ya da çatlak…
Son söz mü?
Devletin yükünü omzunda taşıyacak nesilleri, kalbinde adalet taşıyan öğretmenler büyütür…
Ya da kendi içindeki savaşı öğrencilere taşıyanlar yüzünden, bir ülke kendi evlatlarına yabancı düşer.Bir öğretmen, yalnızca ders anlatmaz; insan inşa eder. O inşa ya devlete bir sütun olur, ya da temeline konmuş bir dinamit.
Eğitim bir silahtır; ne yöne çevrileceğini, onu tutan el belirler!